Ehli Sünnet 11. Makale
Elli birincisi; Allah Teâlâ’nın “Rabbin(in emri) geldiği zaman…” ve “Onlar Allah’ın (bulutların gölgelerinin) arasından çıkıp gelmesini mi bekliyorlar?” sözleri gibi müteşâbih ayetlere; nüzul ve yed gibi müteşâbih hadislere, tefsir etmeden, inkâr etmeden; Nebî’den nakledilen hadislerde geçtiği gibi iman etmektir. . Biz böyle itikat ederiz.
Allah “aʿlâ (en yüce)” olarak vasfedilir, “esfel (en aşağı)” olarak değil. “Esfel”in rububiyetle Allah’ın rab ve terbiye ediciliği ile ve keyfiyetle hiçbir ilgisi yoktur. Biz böyle itikat etmeyiz
Elli ikincisi; Allah Teâlâ’nın keyfiyet belirtmeksizin ve teşbih olmaksızın- arşa istiva ettiğini ve arşın üzerinde olduğunu bilmektir. (Ancak bu yücelik), Allah’ın da Murad ettiği gibi, rububiyet ve azamet bakımından bir yüceliktir. Mesafe, mekân ve yükseklik bakımından bir yücelik değildir. Biz böyle itikat ederiz.
Arşın bir mekânı olduğunu iddia eden Kerrâmîlerin dediği gibi de değildir. Biz böyle itikat etmeyiz
Elli üçüncüsü; Allah’ın her yerde olduğunu iddia eden Cehmiyye’nin iddia ettiği gibi demeyip, bilâkis “(Mahlûkat) yaratılmış nerede olsun, Allah’ın ilmi onların tamamını kuşatmıştır.” Demektir. Biz böyle itikat ederiz.
Elli dördüncüsü; şeriatlerin (hükümlerin) imandan olmadığını, çünkü imanın kalp ile tasdik dil ile ikrardan ibaret olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Elli beşincisi; Öldükten sonra dirilişin hak olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim bunu inkâr ederse o Dehrîdir. Biz böyle itikat etmeyiz
Elli altıncısı; Allah Teâlâ’nın âlemi yoktan var/ihdas ettiğini ve henüz bir şey değil iken Allah’ın tıpkı diğer bütün eşyayı yarattığı gibi âlemi yarattığını bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim bu âlemin muhdes sonradan yaratılmış olmadığını iddia ederse o mümin değil; zındık bir Dehrîdir. Biz böyle itikat etmeyiz
Elli yedincisi; Yaklaşmakta olan kıyamet saatinde hiçbir şüphe bulunmadığını bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Elli sekizincisi; büyük günahların en büyüğünü işlemiş olsa bile, kulun işlemiş olduğu günahı sebebiyle tekfir edilemeyeceğini bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim kulun günahları sebebiyle tekfir edilebileceğini iddia ederse o Hâricîdir. Biz böyle itikat etmeyiz
Elli dokuzuncusu; Şeriatlerin (hükümlerin) ve amellerin müminlerin üzerlerine farz olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim, küfürle birlikte taatin kâfirlere fayda vermediği gibi, imanla birlikte günahın müminlere zarar vermeyeceğini öne sürerse ve şeriatlerin (hükümlerin) müminlerin üzerine farz olmadığını, ameli terk etmeleri sebebiyle zarar görmeyeceklerini iddia ederse, o Mürcîdir. Biz böyle itikat etmeyiz
Altmışıncısı; Allah’ın hiçbir emrinin (hükmünün) onun sevdiği kulunun üzerinden kalkmayacağını bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim onun üzerinden Allah’ın emrinin kalkacağını iddia ederse, o İbâhiyye mezhebine itikat ediyor demektir. Biz böyle itikat etmeyiz
Altmış birincisi; Hadiste nakledildiği üzere Nebî sallallâhu aleyhi vesellemin bir havzının bulunduğunu ve ümmetinin bu havuzdan su içeceğini bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim bunu inkâr ederse o Cehmîdir. Biz böyle itikat etmeyiz
Altmış ikincisi; ölüm meleğinin Allah’ın emriyle ruhu kabzetmekle görevli yetkili olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim bunu inkâr ederse o Cehmîdir. Biz böyle itikat etmeyiz
Altmış üçüncüsü; Kişinin ecelinin hiçbir sebeple asla öne alınamayacağını veya tehir edilemeyeceğini; maktulün ise ruhunun eceliyle çıktığını, Allah Teâlâ’nın onun ölümünü o vakitte mukadder kıldığını bilmektir. . Biz böyle itikat ederiz.
Her kim (buna inanmayıp da) bundan başkasını iddia ederse, o sapık bir Mutezilîdir. Biz böyle itikat etmeyiz
Altmış dördüncüsü; Ali b. Ebî Tâlib radıyallâhu anhünün Muâviye, Havâric ve Nehrevân ashabıyla yaptığı savaşta haklı olduğunu bilmektir. Her kim bunun aksini iddia ederse o sapık bir Hâricîdir.
Altmış beşincisi; Talha ve Zübeyir radıyallâhu anhümânın Hz. Ali’ye karşı olduklarından ötürü tövbe edip hakka yöneldiklerini, Hz. Aişe radıyallâhu anhânın da kesinlikle Hz. Ali’yle barışmak için geldiğini ve onların tamamının cennet ehli olduğunu bilmek; onları sadece hayırla yâd etmektir.
Altmış altıncısı; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve diğer sahabelerin daha öncesinde kâfir olup putlara tapıyorken daha sonra mümin oldukları gibi; iblisin de daha önce mümin olup Allah’a kulluk ediyorken Allah Teâlâ’nın lânetine uğradığını bilmektir.
Altmış yedincisi; (çocuk olarak ölmeleri halinde) müminlerin çocuklarının cennetlik olduğunu; müşriklerin çocukları hususunda ise nakledilen haberlerin ihtilaflı olduğunu; bilmektir.
Altmış sekizincisi; son korkusunun (yani imansız gitme endişesinin) Allah Teâlâ’dan hak olduğunu görmektir.
Altmış dokuzuncusu, teravih namazının sünnet ve hak olduğunu görmesidir. Her kim onu inkâr ederse o Râfızî’dir.
Yetmişincisi: (Ateşte) pişmiş olan (üzüm suyu vs. gibi şeyleri) içkiden ayırmaktır.
Yetmiş birincisi: Vitir namazını bir selamla üç rekât şeklinde kılınması gerektiğini kabul etmektir.
Yetmiş İkincisi; deriden çıkan irin veya kanın, damardan alınan kanın ve diğer bunlara benzeyen hallerin vuku bulmasının abdesti bozacağını ve bunun hak olduğunu bilmektir.
Yetmiş üçüncüsü; (Cemaatle kılınan namazda) imam eğer abdestli değilse ve cemaat bunu biliyorsa, cemaatin bu namazı iade etmesi gerektiğini bilmektir.
Yetmiş dördüncüsü; Abdest için su bulunmadığında veya abdest almaya gerçekten güç yetirilemeyecek bir durum hâsıl olduğunda teyemmümün seferde ve hazarda gerekli olduğunu bilmektir. Her kim teyemmümün olmadığını iddia ederse o sapık bir bid’atçıdır.
Yetmiş beşincisi; (Abdestli olan kişinin) mestlerini çıkardıktan sonra ayaklarını yıkaması gerektiğini bilmektir.
Yetmiş altıncısı; Marifetullahın (Allah’ı bilmenin) kulların kalplerinde bulunduğunu ve bunun gayr-ı mahlûk olduğunu bilmektir. Her kim bunun mahlûk olduğunu söylerse o bir Kerrâmî’dir.
Yetmiş yedincisi: Nebi sallallâhu aleyhi vesellemden deccâl, ye’cûc me’cûc, mehdinin ortaya çıkması ve dâbbetü’l-arzın zuhuru ve benzeri diğer hususlar hakkında söylenmiş olan hadislere inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz.
Yetmiş Sekizincisi; Zalim bile olsa sultana itaatin hak olduğunu; kendisi görevini bırakana dek görevinden (baskıyla/darbeyle) uzaklaştırılamayacağını, onun hakka uygun olarak verdiği hükümlerin geçerli olduğunu bilmektir.
Yetmiş dokuzuncusu; üstünlükle ve kılıç gücüyle bir beldeyi ele geçiren kişinin, ele geçirdiği belde halkının kendisi üzerinde herhangi bir gücü olmaması durumunda, o halkın sultanı olacağını; halife o kişiye (yönetme anlamında bir) yetki vermese dahi burada onun hükümlerinin geçerli olacağını bilmektir.
Seksenincisi “Allah Teâlâ yüz yirmi dört bin peygamber göndermiştir.” hadisinde nakledildiği gibi, Allah Teâlâ’nın nebiler ve resuller gönderdiğini bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Seksen birincisi: Allah Teâlâ’nın peygamberimiz Hz. Muhammed’den sonra hiçbir peygamber göndermediğini ve kıyamet gününe dek de göndermeyeceğini; onun resullerin ve nebilerin sonuncusu olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Seksen ikincisi: Nebîlerin Allah Teâlâ’nın mahlûkatı için bir delil (mucize) olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim Nebi sallallâhu aleyhi vesellemin Allah’ın kulları için bir mucize olmadığını iddia ederse o Kerrâmî’dir.
Seksen üçüncüsü: Allah Teâlâ’nın kitapta nazil ettiği bütün her şeye kalbiyle inanmak ve diliyle bunu ikrar etmektir ki bu da 104 vahiy kitabıdır (yani yüz sahife ve dört kitaptır.) Biz böyle itikat ederiz.
Seksen dördüncüsü, Allah Teâlâ’nın Hz. Mûsâ aleyhisselam ile mecazen değil hakikaten konuştuğuna kalbiyle inanmak ve bunu diliyle ikrar etmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Seksen beşincisi; Hz. Peygamber’in ashabından olan aşere-i mübeşşire haricinde, ehl-i kıbleden hiç kimsenin kesin cennetlik veya kesin cehennemlik olduğuna dair şahitlik etmemektir. Biz böyle itikat ederiz.
Seksen altıncısı, ilmin akıldan daha faziletli olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.
Her kim aklın ilimden daha faziletli olduğunu söylerse o Mutezilîdir. Çünkü ilim delil/hüccet, akıl ise araçtır/âlettir, ilim değildir.
Seksen yedincisi, Hz. Muhammed aleyhisselam’ın Allah’ı miʿrac gecesinde rabbini, rabbinin dilediği şekilde gördüğünü bilmektir.
Seksen sekizincisi, Tıpkı Rafızîlerin “Hz. Ali’nin (r.a.) kıyamet gününden önce ehl-i beytiyle birlikte yeryüzüne döneceğini” iddia etmeleri gibi, Hz. Ali’nin (dünyaya tekrar) dönüşünün batıl olduğunu yakinen bilmektir.
Her kim bu hasletler üzerine olursa, o Ehl-i sünnet ve’l-cemâʿat üzerinedir. Her kim de bunlara muhalefet ederse, o bid’atçıdır. Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Çokça bağışlayan ve her şeyin sahibi olan Allah’ın yardımıyla ehli sünnet akaidi açıklanmıştır.
İbrahim YERLİKAYA