Ehli Sünnet 10. Makale

Ehli Sünnet 10. Makale

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…
Otuz birincisi; Evliyanın kerametinin hak olduğunu bilmek ve bunu inkâr etmemektir. Biz böyle itikat ederiz.

Bunu inkâr eden kişi Muʿtezilî ve Neccârî’dir.

Otuz ikincisi, Allah Teâlâ’nın gazap ettiğini ve rıza gösterdiğini bilmek, bütün sıfatlarıyla O’na iman edip, bunu da hak olarak görmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Otuz üçüncüsü: Hiçbir mahlûkatın peygamberlerden daha faziletli olamayacağını bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Otuz dördüncüsü: Her kim evliyanın enbiyadan daha faziletli olduğunu iddia ederse, o İbâha mezhebine itikat etmiş olur. Biz böyle itikat etmeyiz.

Otuz beşincisi; Allah Teâlâ’nın şaki (âsi) olan birini kendi fazlıyla Saîd (itaatkâr/cennetlik) yapabileceğini; yine Saîd olan kulunu adaletiyle şaki yapabileceğini bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Otuz altıncısı; Kâfirlerin aklının peygamberlerin ve müminlerin aklına denk olmadığını bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Otuz yedincisi; Allah Teâlâ’nın halik ve râzik olarak ezelde var olduğu gibi şimdi de var olduğunu; bir halden başka bir hale dönüşmediğini bilmek ve bid’at ehlinin “Allah mahlûkatı yaratıncaya kadar hâlık değildi, onlara rızık verinceye dek de Râzik değildi.” şeklindeki iddiası gibi herhangi bir iddiaya sahip olmamaktır. Zira şüphesiz Allah Teâlâ bir halden başka bir hale dönüşmez. Biz böyle itikat ederiz.

Otuz sekizincisi; Allah Teâlâ’nın kudretiyle kâdir ve ilmiyle âlim olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Otuz dokuzuncusu; hadislerde ve diğer nakillerde bildirildiği gibi Allah Teâlâ’nın ahirette cehennemde mümin kullarından büyük günah sahibi olanlarından dilediğine günahları miktarınca azap edeceğini, sonra onları yanıp kömür gibi olduktan sonra cehennemden çıkaracağını bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Her kim büyük günah sahiplerinin cehennemden çıkmayacağını öne sürerse o Mutezilî’dir. Biz böyle itikat etmeyiz

Kırkıncısı; Büyük günah sahibinin günahına rağmen mümin olduğuna inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz.

Aynı zamanda günahı sebebiyle imandan çıkacağını söylememek veya bu durumda olan kişinin iman ile küfür arasında bir konumda olduğunu iddia etmemektir. Zira bu, Mutezilenin görüşüdür. Biz böyle itikat etmeyiz.

Kırk birincisi; Allah’ın dilediğini yaptığını, dilemediğini ise yapmadığını, hayır ve şerrin yaratıcısının yalnızca O olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Kırk ikincisi; Allah Teâlâ’nın kitabının kulları için, kendi nefisleri için tercih ettikleri şeylerden daha hayırlı ve iyi olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Kırk üçüncüsü; sahifelerde yazılı olanın Kur’an’ın tamamı olduğunu, aynı şekilde kalplerimizde onu korunmuş olan ve dillerimizde okunmuş olan ve kulaklarımızda işitilmiş ʿ olanın Kur’an’ın tamamı olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Her kim bunun Kur’an’ın kendisi olmayıp aksine Kur’an’ın bir hikâyesi olduğunu iddia ederse o bir Kerrâmî’dir. Biz böyle itikat etmeyiz.

Kırk dördüncüsü; dünyada bir başkasına hasım olan ve ondan da razılık (helallik) almayan kişinin sevaplarının, kıyamet gününde, kötülük yaptığı kişiye hakkı ödeninceye dek verileceğini bunun da bir haksızlık olmadığını bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Kırk beşincisi; kesbin (çalışıp rızık kazanmanın) bazen farz olduğunu bilmektir.

Kırk altıncısı; Başarının Tevfikin taatle, Allah Teâlâ’nın yolundan çıkmanın hızlanının da maʿsiyetle günahlarla eşzamanlı olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Kırk yedincisi: İstitaatin fiille beraber olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Sözlükte “boyun eğmek, itaat etmek” mânasına gelen tav’ kökünden türemiş olup “muktedir olmak, güç yetirmek” demektir. Terim olarak “kulun fiil gerçekleştirmesini sağlayan vasıtalarla bunları kullanarak ihtiyarî fiilleri meydana getirmesini mümkün kılan güç” diye tanımlanabilir. Zira her kim istitaatin fiilden önce olduğunu iddia ederse o Muʿtezilî ve Kerrâmî’dir.

Kırk sekizincisi; Allah Teâlâ’ya mekân atfetmemektir. Biz böyle itikat ederiz.

Çünkü O’nun bir mekâna ihtiyacı yoktur. Her kim arşın O’nun bir mekânı olduğunu iddia ederse o bir Kerrâmî ve Mutezilî’dir. Biz böyle itikat etmeyiz.

Kırk dokuzuncusu; Allah Teâlâ’nın bir cisim olmadığına inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz.

Her kim “Allah Teâlâ bir cisimdir ancak bizim bildiğimiz cisimler gibi bir cisim değildir.” derse, o Kerrâmî’dir. Biz böyle itikat etmeyiz.

Ellincisi; Allah Teâlâ’nın sıfatlarından herhangi bir sıfat hususunda hiçbir mahlûkuna benzemediğini; O’nun bütün sıfatlarında mahlûkatının dışında olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Her kim onun mahlûkatına benzediğini iddia ederse o mümin değildir aksine melun olan Müşebbihe’dendir. Biz böyle itikat etmeyiz.

İbrahim YERLİKAYA

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir