Muhyi Akademi
Bilmek
İnsan var olduğunu fark ettiği anda içindeki bilmeklik arzusu daha çok artar. Çevresel etkileşimler, maddi manevi tecrübe ve edinimler ile karakteri oluşmaya başlar, nihayet zihni olgunluğa eriştiğinde bu öz farkındalığı insana, varlıklar arasındaki konumunu sormaya iter. Bu bilme arzusu en temel soru olan varlık sebebimize aittir. Bu bilme ihtiyacı insanın her şeyin ötesindeki asıl varlık sebebinin bilgisine yani ilahi bilgiye ulaşmasına götürür. Antik dünyada Thalesin “kendini bil” sözü Delphi’deki Apollon tapınağının girişine altın harflerle yazılmıştı, her şey buradan başlamalı diye. Kendini bilmek, bu insanın düşünce dünyasının en antik ihtiyaçlarından biridir. İbn-i Arabi (ks)’nin hadis olarak nitelendirdiği “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözü de bu arayışın bir göstergesidir. Burada kendini, nefsini bilmekten maksat Rabbini; öncelikle İbn- Arabi (ks)’nin dediği gibi Rabbi Hassını sonrasında İse Rabbûl Âlemîn’i tanımaktır. Çünkü bu insanın varlık sebebi olan bilgidir. Bu bilgi Muhyi olan Allah’ın peygamberlerinin rehberliği ile insanlara öğrettiği bilgidir.
Bulmak
Mesnevî-i Manevi’de Hazreti Mevlana (ks) özellikle ilk 18 beyti ile İnsanı anlatır, ney ile. Temsili bir hikaye ile der ki; ney koparıldığı sazlığı arar hep, bu feryadı ondandır. Durmaz asla ! ta ki ulaşana değin o sazlığa… Neye üflenen Hû sesi ilahi ruhtur onda, Hakkın Hû ile insana üfürdüğü Rûh gibi, canda. Ney insandır, insan neydir! Neyin sazlığı gibi insanda geldiği âlem-i bekayı arar. Oradan üfürüldüğü zatı, aşkı O’nadır zira. Onun dışında neyi elde ederse etsin, neye ulaşırsa ulaşsın, mutmain olmayacaktır. Özüne ulaşmamıştır zira. Bilmek ile kendini fark eden insan, bu mertebede içindeki açıklayamadığı o şeyi aramaya başlar. Ondan ona, oradan buraya, her yere, her şeye gider, kıblesi yanlıştır oysa. O her yerde, her şeyde lakin, göremez gözünün önündeki hakikati. Zira perdeler kendisi kendisini. Kimisi bir yüzü güzele, kimisi varlık aleminden bir cevhere, kimi birkaç söze, kimi kendi nefsine kanmış, buldum sanmış, buldum dediğinde de aldanmıştır. Fark etmiştir ki, bulduğunu sandığı şey aradığı şey değil, sonra başka kıblelere daim, ta ki uyanıp özüne dönene dek. Zira Habibi Mutlak buyurmuştur kitab-ı mûbininde;
(اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِؕ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُؕ)
Bunlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.
o halde ancak dönüş O’nadır, kıble O’dur, kalbi dolduracak aranılan yer O’dur. Bulmak kıbleyi, kalbi anlamakla olsa gerek vesselam.
Olmak
Olmak vuslattır. Olmadığının idrakine varmaktır, öyle bir idrak ki Allah azze ve cellenin yüce kitabında buyurduğu idrak seviyesinden gönül ile onu bilmeye ulaşmak ve onunla olma halini her an devam ettirmektir. Burası sessizlik yurdudur, hamuş olmak yeridir. İnsan bu yolculuğun sonunda buraya erer, idrak eder. Bilir, Bulur, ve Olur. İçindeki sonsuz olana kavuşur, sazlığına geri döner bir Ney olarak. Ve alem-i şehadette üzerinde düşeni yapmaya devam ederken, her an kalbi ile gönlüne misafir ettiği sultanını seyreder. İşte bu insan şu kudsi hadisin muhattabı olmuş İnsan-ı Kâmildir.
“Allah Teâlâ Hazretleri şöyle ferman buyurdu:”
“Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (idrak ettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mümin kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” (Buhârî, Rikak 38.)
Bu insan var olmak amacını yerine getirmiş olandır. Sunullah Gaybi hazretin şu beytinde dediği gibi.
Bir ağaçtır şu Alem
Meyvası olmuş Adem
Maksud olan meyvadır
Sanma ki Ağaç ola.
Evet insan bu alemin meyvesi, özüdür. Hakkın üflediği kudsi ruhun taşıyıcısı, onun varlıklar alemindeki halifesidir. İnsan içinde alemi taşır, içinden Hakka ulaşır. Hakk İnsan-ı Kâmilde kendini seyreder, İnsan kendini kendinde saklı olandan izler vesselam.
Son Yazılar
-
Ehli Sünnet 11. Makale
Elli birincisi; Allah Teâlâ’nın “Rabbin(in emri) geldiği zaman…” ve “Onlar Allah’ın (bulutların gölgelerinin) arasından çıkıp gelmesini mi bekliyorlar?” sözleri gibi müteşâbih ayetlere; nüzul ve yed gibi müteşâbih hadislere, tefsir etmeden, inkâr etmeden; Nebî’den nakledilen hadislerde geçtiği gibi iman etmektir. . Biz böyle itikat ederiz. Allah “aʿlâ (en yüce)” olarak vasfedilir, “esfel (en aşağı)” olarak değil.……
-
Ehli Sünnet 10. Makale
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…Otuz birincisi; Evliyanın kerametinin hak olduğunu bilmek ve bunu inkâr etmemektir. Biz böyle itikat ederiz. Bunu inkâr eden kişi Muʿtezilî ve Neccârî’dir. Otuz ikincisi, Allah Teâlâ’nın gazap ettiğini ve rıza gösterdiğini bilmek, bütün sıfatlarıyla O’na iman edip, bunu da hak olarak görmektir. Biz böyle itikat ederiz. Otuz üçüncüsü: Hiçbir mahlûkatın……
-
Ehli Sünnet 9. Makale
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla… Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Benim ümmetim dalâlet üzerine birleşmez.” Ve yine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her bid’at dalâlettir. Her dalâlette olan kimse ise cehennemliktir.” İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan şöyle dediği rivayet olunur: “Ehl-i sünnet ve’l-cemâʿat mezhebi, dört kişiyi (yani Hz. Ebu Bekir ve……
-
Şefaat
Şefaat selefi ekolünün ve diğer ekollerin içinde ifrata ve tefrite düşmüş olanlarının en çok hücum ettiği bir konu olması itibarı ile bu bahis önemlidir. Biz ehlisünnetin düşüncesini ifade edip şirk olarak gören zümrelerin dinlenmemesi ve tartışılmaması konusunda kesin hüküm sahibiyiz. Siz okuyucularımıza da bu tavsiyede bulunarak Ehlisünnetin görüşü budur böyle itikad ederiz diyerek tartışmak isteyenlerden……
-
Amel Defteri Hesap ve Mizan
Âhiret hayatıyla ilgili hesap ve mizanın ve kullara amel defterlerinin okunmasının hak olduğunu belirtmektedir. Allah’ın kullarını pek hızlı bir şekilde hesaba çekeceğini, dünya hayatında bir başkasının hakkına girerek ondan helallik almadan âhirete ulaşan kimselerin sevaplarından alınarak hakkına girdiği kimselere verilecektir. Bizim itikadımız böyledir. Aksini düşünen hatalı akaidlerde vardır. “Kitâbu’l-aʿmâl” veyahut “suhûfu’l-aʿmâl” olarak da bilinen amel……
-
Kıyamet alametleri (Mehdi, Ye’cûc-Me’cûc, Deccâl ve Dâbbetü’l-Arz)
Kıyamet alametleri olarak hadislerde varid olan Deccâl, mehdi, Ye’cûc-Me’cûc ve Dâbbetü’l-Arz gibi hususlara inanmayı da Ehl-i Sünnet’in inançları arasında vardır. Biz böyle itikad ederiz. HARİCİLERİN ’in, Ali b. Ebî Tâlib ’in kıyamet öncesi ehl-i beytiyle birlikte yeryüzüne döneceğini iddia ettiğini ve bu görüş BATILDIR. Terim anlamıyla “müminleri hak yoldan saptırmaya çalışacağı düşünülen ve kıyamet alâmetlerinden……
Herhangi bir sorunuz varsa, lütfen bize yazın.
Sorunuz her ne olursa olsun, cevaplamaya hazırız. Cevaplarımız ancak hakikat ışığında olacaktır.
Rest assured.
Proudly powered by WordPress