Ehli Sünnet 9. Makale

Ehli Sünnet 9. Makale

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Benim ümmetim dalâlet üzerine birleşmez.” Ve yine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her bid’at dalâlettir. Her dalâlette olan kimse ise cehennemliktir.”

İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan şöyle dediği rivayet olunur: “Ehl-i sünnet ve’l-cemâʿat mezhebi, dört kişiyi (yani Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i) , iki damadı (yani Hz. Ali ile Hz. Osman’ı) sevmek, iki kadere (yani hayır ve şerre) iman etmek, iki kardeşe (yani Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e) hürmet gösterip sevmek, iki mestin üzerine mesh yapmak ve iki emirin (yani iyilik sahibi ve fâcir) ardından namaz kılmak demektir.” Ve bir hadiste şöyle zikredilmiştir: “Her kim bir karış miktarınca dahi bundan ayrılırsa, İslâm yularını boynundan çıkarmış olur.”

Ehl-i sünnet ve’l-cemâʿat mezhebi üzerine olan kişinin alameti, Allah’ın izniyle sizler için zikredeceğim şu hususlardır:

Birincisi: kişinin Allah Teâlâ’nın birliğini ve hiçbir ortağının bulunmadığını dili ile ikrar etmek ve bunlara kalbiyle inanmaktır. Ve aynı zamanda O’nun bizzat kendisini niteleyen bütün sıfatlarına, şu hadiste bildirildiği gibi inanmaktır:

“Cebrail aleyhisselam bir Arap suretinde Nebî aleyhissalâtü vesselâma gelerek, ona imanın ne olduğunu sordu? Resulullah sallallahu aleyhi vessellem ise ona şöyle cevap verdi: ‘İman Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna ve Allah’ın emrettiği hususların tamamına inanmaktır.’”

İkincisi; kişinin imanında şüpheye düşmemesi ve “İnşallah ben müminim.” dememesi; aksine Allah Teâlâ’nın “Gerçek müminler işte onlardır.” ayetinde buyurduğu gibi “Ben gerçek bir müminim.” demesidir. Zira imanda istisna bid’attir.

Üçüncüsü; imanın artabileceği ve eksilebileceğini söylememektir.

Bizler bu üç maddeye böyle inanır ve itikat ederiz.

Dördüncüsü; imanın mecaz değil, hakikat olduğunu bilmektir.

Beşincisi; Kişinin imanın kalp ve dil olmak üzere iki uzuv üzerine olduğunu bilmesidir.

Biz böyle itikat ederiz.

Her kim bunu teke indirip de imanın sadece dil ile olduğunu söylerse o Allah’ın kitabına muhalif olan bid’atçı bir Kerrâmî olur. Allah Teâlâ onları kâfir olarak isimlendirmiştir. Dolayısıyla her kim imanın kalp ile inanmaksızın dille ikrardan ibaret olduğunu iddia ederse, o Allah Teâlâ’nın kitabına göre münafıktır. Çünkü o Allah’ın kitapta zikrettiği hususlara muhaliftir. Çünkü Allah Teâlâ münafıkları Kur’ân’da anarak şöyle buyurmuştur:

Oysa onlar (münafıklar) mümin değillerdir.”

Her kim kalpten inanmayıp sadece dille ikrar ederse, kılıçlar ondan kalkar. Bu kimse zahirde Ehl-i İslâm’ın hükmündedir. Çünkü biz, gönüllerde olan ilim hususunda değil, ancak zahirde olan ilim hususunda mükellefiz. Biz böyle itikat ederiz.

Fakat bu kişi hakikatte kâfirdir. Her kim imanın dille değil de kalple olduğunu iddia ederse o şerli bir Cehmî’dir. Bu itikatlar batıl itikatlardır. Bu gibi anlayışları terk etmek gerekir biz böyle itikat etmeyiz.

Altıncısı; cemaat-i müslimîne muhalefet etmeyip cumada, cemaatte, bayramlarda ve savaşlarda onlarla birlikte olmaktır. Her kim cemaat arasında görülmezse o ya Râfızî’dir yahut da Hâricî’dir. Başka bir maksat ve gaye olmadan Cuma ve bayram namazları hatta farz namazlarda camiye devam etmek ehlisünnet için önemlidir.Biz böyle itikat ederiz.

Yedincisi; her salih veya fâcir olan imamın ardında namaz kılmaktır. Biz böyle itikat ederiz.

Sekizincisi: Ehl-i kıbleden hiç kimseyi günahı sebebiyle tekfir etmemektir. Her kim böyle yaparsa o ya Haricî’dir yahut da Harûrî’dir. Biz böyle itikat ederiz.

Dokuzuncusu; Ehli kıbleden olanların cenaze namazını kılmaktır.

Onuncusu: Hayır ve şerrin takdirinin Allah’tan olduğunu bilerek iki kadere inanmaktır. Her kim Allah’ın masiyet ve küfrü takdir etmediğini öne sürerse, o sapık bir Kaderî’dir. Bunu iddia eden kişinin ardında namaz kılmak câiz değildir. Biz böyle itikat ederiz.

On birincisi; Müslümanlardan birinin üzerine haksız yere saldırılmaması gerektiğine inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz.
On ikincisi; Cuma ve bayram namazlarında her salih veya fâcir olan imamın ardında namaz kılmaktır. Biz böyle itikat ederiz.
On üçüncüsü; iki mest üzerine mesh etmeyi hak olarak görmektir. Her kim mestler üzerine meshin hak olduğuna inanmazsa bu kimse yanlışa düşmüştür. Biz böyle itikat ederiz.
On dördüncüsü, imanın Allah Teâlâ’nın bir lütfu olduğunu bilmektir. Zira Allah Teâlâ başarıya eriştirmediği müddetçe kul iman edemez. Biz böyle itikat ederiz.

On beşincisi, Kur’an’ın Allah’ın kelâmı olup gayr-ı mahlûk olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Her kim Kur’an’ın mahlûk olduğunu iddia ederse, melun ve mahzûl bir Kerrâmî veya Cehmî’dir.

On altıncısı; kulların fiillerinin ve elleriyle yapıp ettiklerinin Allah Teâlâ tarafından yaratılmış olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Her kim kulların fiillerinin Allah tarafından yaratılmadığını öne sürerse o Mutezilî’dir. Her kim de kulun hakikî anlamda bir fiilinin olmadığını iddia ederse o cebrî’dir.

On yedincisi: Kabir’de Münker ve Nekir’in sorgusuna inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz

On sekizincisi; Kabir azabına inanmaktır. Çünkü Allah Teâlâ yarattıklarından dilediğine adaleti gereği kabirde azap eder. Biz böyle itikat ederiz

Her kim Münker ve Nekir’in sorgusuna ve kabir azabına inanmazsa o ya melun ve mahzûl bir Cehmî veya Haricî’dir.

On dokuzuncusu; dirilerin duasının ölüler için olup, bunun onlar için bir sadaka olduğunu ve onlara faydalı olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz

Her kim bunun onlara herhangi bir fayda sağlamayacağını öne sürerse o melun bir Mutezilî’dir.

Yirmincisi, Nebi sallallahu aleyhi vesellemin ve aynı şekilde diğer enbiyanın şefaatine inanmaktır. Ayrıca Salihlerin de şefaatleri vardır. Bütün bunlar büyük günah sahiplerine şefaat etmektedir. Biz böyle itikat ederiz

Yirmi birincisi; Nebi sallallahu aleyhi vesellemin uykuda değil aksine uyanık bir vaziyetteyken, miraca çıktığına, orada gökyüzü ve yeryüzünün melekûtunu, cenneti ve cehennemi gördüğüne inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz

Her kim miracın sadece Beytü’l-Makdis’e gitmekten ibaret olduğunu öne sürerse (yani isrâyı kabul edip miracı inkâr ederse) o Mutezilî’dir.

Yirmi ikincisi: (Ahirette) amel defterinin okunacağının hak olduğuna inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz

Yirmi Üçüncüsü: (Ahirette) hesabın hak olduğunu ve Allah Teâlâ’nın kullarını istediği gibi hesaba çekeceğini, bilmektir. Çünkü “Allah hesabı pek hızlı görendir.” Biz böyle itikat ederiz

Yirmi Dördüncüsü: Mizanın hak olduğunu bilmektir. Mizan’ın iki kefesinin vardır. Her bir kefesi dünyadaki gibidir. Orada kulların amelleri tartılır. Biz böyle itikat ederiz

Her kim amel defterlerinin okunmasını, hesabı ve mizanı inkâr ederse o Cehmî’dir.

Yirmi Beşincisi: Cennet ve Cehennemin yaratılmış olduğunu ve ebediyen de fâni olmayacağını bilmektir Biz böyle itikat ederiz.

Her kim cennetle cehennemin mahlûk (yaratılmış) olmadığını öne sürerse ve fâni olduklarını öne sürerse o batıl itikat sahibi bir Cehmî’dir.

Yirmi Altıncısı; Sıratın hak olduğuna inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz.

Zira bunu inkâr eden batıl itikat sahibi bir Cehmî’dir.

Yirmi Yedincisi; Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin ashabından 10 sahabenin cennetle müjdelendiğine ve bunların da Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyir, Saîd b. Zeyd, Abdurrahman b. Avf, Ebû Ubeyde b. Cerrah radıyallahu anhüm olduğuna şahitlik etmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Yirmi sekizincisi; sahabeyi yalnızca hayırla yâd etmek, onların günahlarını anmayıp (siyasi meselelerde) gönüllerinde gizli kalan niyetlerini Allah’a havale etmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Yirmi dokuzuncusu; Nebi aleyhissalâtü vesselâmdan sonra insanların en hayırlısının Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali radıyallahu anhüm olduğunu bilmektir. Biz böyle itikat ederiz.

Her kim Hz. Peygamber’den sonra faziletli bu zatlardan başka birinin yüce olduğunu öne sürerse o sapık bir bid’atçıdır. Sapık mezhepler, Hz. Ali’nin Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’den daha faziletli olduğunu ileri sürerler.. Rafıziler da aynı görüş üzeredirler. Çünkü Rafıziler Hz. Ebû Bekir’i, Hz. Ömer’i lanetlemekte ve sahabenin kahir ekseriyetini tekfir etmektedirler. Onlar Allah’ın yarattıkları arasında en pis insanlardır. Onların İslâm’da herhangi bir nasipleri yoktur.Biz böyle itikat etmeyiz.

Otuzuncusu: Müminlerin ahirette Allah Teâlâ’yı keyfiyet ve (yaratılmışlara) teşbih olmaksızın göreceğine inanmaktır. Biz böyle itikat ederiz.

Her kim rü’yeti inkâr ederse, o Mutezilî’dir ve Neccârî’dir.

Otuz birincisi; Evliyanın kerametinin hak olduğunu bilmek ve bunu inkâr etmemektir. Biz böyle itikat ederiz.

Bunu inkâr eden kişi Muʿtezilî ve Neccârî’dir.

İbrahim YERLİKAYA

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir