Yola Vurulan Başlar ile Yolda Vurulan Başlar

Yola Vurulan Başlar ile Yolda Vurulan Başlar

Derviş asası, demirden çarıkları bir de heybesi düzüldüğü yoldur, onu pişiren. Düzeldiği eğriliklerde eğri büğrü yolda bidayetinden nihayetine yolculuğu hep aslına, asıldaki sılasına vasıldır. Kesret yumağında vahdeti nuş etmek, kanmak, susuz ve çatlayan dudaklarında şaraptan tahura ve kafurdan şarapları içmek mi? Yoksa Kevser ırmağını bulmak mı? Sekr ve sarhoşluk tevhîdin kadehinden içenlere bela oklarının isabeti mi acep? Elest bezminin hitabında hangi belanın tezahürüdür. Hallacı dara çekip hallaç pamuğu gibi attıran mı yoksa?

İrfani bir oluşta arıtan mı insanın nefsini tezkiye ve tahliye eden, nefsin inlerinde ayıya mekan mı, her bir menzil yahut arıya bir kovan mi? gönül çamları…..

Ashabı Keh

Ashabı Kehf mağarasında 7 yiğit olmaya namzet erin önünde diz çökmüş ayağını uzatmış bir köpek mi? O, mağarada hakiki refike refiklik yapan ikinin, ikincisinin kulağına sıddıkiyeti fısıldamak, kıtmirce sadık olmak mı?

Her bir menfezle açılan kehfler Gar diye adlandırılır. Gar-ı yar olmak Muhammediyet hakikatine mağarada vasıl olmak mı….

Tevhid eden 7 gencin mağara olan vücüt ikliminde hepsini güneşin üzerinde topladığı ilahi zatın tecellisinde buluşturmak mı?

Söylesene cancağızım, su misali dağlara taşlara vurduğumuz başlarımızla ummana kavuşmak mı? Herkesin kendi seyri ile terki içinde. Gönlünde dem tutturabildiği halvetler mi yar ile kuytularda buluşmak halveti celvet kılmak kesrette vahdeti bulmak mı?

İncirle zeytine yemin ile halveti 30 kılmak 10 da kendinden ilave ile siva yı misvaklayıp masiva ile vedalaşmak, len terani hitabına  terane okumak mı?…

Emin bir kalbi selim ile Emin beldede konaklamasına, kabe gibi kendini sırlayıp kabeyi halvete mi sokmak. Gönül Halvetî’dir halvet ten halveti değil. Tenler ölesidir ya can ölesi değil…

Cemâlin Nuru

“Kara donlu beytullah” der Yunus amma;

Hacerül esved kara taştır. Gönüller kara çalınmış, kara bağlanmış değil, gönlüne kara çaldın mı zatının nurları kara değil.

Zahirden batına, batından zahire zulmete ak çalan maye değil. Kıvamını bulmuş sıralı bir devirdir bu eyyam, hüsnüne celal kabih değil, cemâlin nurudur.

Esfele düşen, celal düşene düşküne değil, kahr ve galebe Kaf dağında Görenedir. kendini toprak ve balçık görüp olana değil. Ebu Turab, safiyullah kerem lütfunu saçan. Bildiğin ilâh değil..

Toprağa her gün bunca kerem hep edna oluşundandır, ala olduğundan değil.

Sular yükseklerden akar. Bereketli kılar aşağıları dağlar bulutlardan yüce değil.

Heybetin başını bürür görmez gözü buluttan

Nice yüce olanlara zül değil. Nazar kılsan şu hali ahvale bağlar ve bahçeler ednadan gayrı değil. Yücelerde eğlenmez mahlukat tevazudan düzde Kesb eder amelin.

Ey aziz var yola çeyizin tedarik eyle….

Ne yoldan kalan biter ne yola koyulan kendince

Nice yıllar yollar açılmış âdemden bugüne değin. Her bir nefesleri sayısıncadır yollar ebede değin..

Kendini ko var şemin pervanesine…

Yanmada yanmak da yol ve izce değin

Bulan sırrını dembedem dirilir vahdette

İbrahim YERLİKAYA (Şavki)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir