GÜZELİ BEKLERİM ÖTEDEN

GÜZELİ BEKLERİM ÖTEDEN

Beklemenin güzelliği beklenendendir.

İnsan vasıl olmak ister elbet ama vuslatın yakıcı bir ateş olduğunu düşünemez. 

Vâsıl olmaz kimse hakka cümleden 

Dur olmadan 

Vâsıl olmak ister hakka halka 

Menfur olmadan 

Demiş erenler her ne demişlerse hoş demişler…. Gönülleri demlemişler. Bilene ve görene gördüğüne göre fikirler oluşur, düşünceler gelişir. Hakikat  birde olsa binlerce yüz gösterir.. Tecellinin yansıdığı insan aynasında ayıkmalar, ayıklamalar, ayık kalmalar, gafletten kurtulma çabasıdır. Vuslat bağının gülüne bülbül olmaya orada olmayadır bülbül misali ötüşler. 

Onu arayışının yangını kimleri düşürmedi ki yola. Kimler düşmedi ki yollardan,oltaya takılıp sepete düşen balık misalidir: düşkünler kafilesi. Düşkün olduğundan kalkamaz ama Allah kaldırır düşenleri. 

Çocukluğumuzdan itibaren her şeyi adım adım öğreniriz, sevdiğimiz şeylerin dozunu yavaş yavaş artırırız. Yeni doğan bir çocuğa yetişkinlerin yediği yemekleri  yedirmek hiçbir kimsenin  aklından geçmez. Fizyolojik bedenin  dünyanın lezzetlerine hazır hale gelmesini bekler bilenler. Bu fıtratın getirdiği bir kavrayıştır. İlk kelimelerini söylemeye başlayan bir çocuğun ilk önce anne mi yoksa baba mı diyeceğini merak ederiz ama bu çocuktan bize olan derin muhabbetini ballandıra ballandıra anlatmasını istemek hepimiz için abartılı olur. Bunun için çocuğun duygusal olgunluğa erişmesini bekleriz. Beklemek; olgunlaşmayı, hazır olmayı, layık olmayı da barındırır içinde. İstemek başlamaksa beklemek tamamlamaktır. Bekleyen, beklenenin rızasını aldığında kabul edilir. Toprağın altına bırakılan bir tohum beklemek suretiyle kavuşur güneşe. Buradan bakıldığında beklemenin pasif bir eylem olduğu düşünülmemelidir. Aksine, beklemek bilinçli ve aktif bir eylemdir. Öbür türlüsü beklemek değil vazgeçmektir. “Tekkeyi bekleyen çorbayı içer.” düsturundaki beklemek miskin miskin oturmak değil; tekkenin müdavimi olmak, tekkenin hizmetkârı olmak, varlığını tekkeye adamaktır.

Ecdadımız “Sel gider kum kalır.” sözüyle, sebat etmenin ve vefanın da ehemmiyetini vurgulamış. Bir kapıya kum olabilirsek kapının sahibinin muhabbetine de nail oluruz. Bu nedenle insanın kıymeti beklediği kapıyla ölçülür. Hangi kapının köpeği isek o kapının nimetiyle rızıklanırız.

 Hepimiz bir kapıya tutunuyoruz çoğu zaman farkında olmasak da. Eşiğinde beklediğimiz ve tutunduğumuz kapılar dünya kapısıysa bize ahiret saadeti veremez.

  iki cihan saadeti için beklenecek eşik ve beşik hak kapısıdır. Halk kapısı DEĞİL. 

 “Eşikte Beklemek” gönül kapısının eşiğinde bekleyen bir DERVİŞ beklediğine nail olur. Sen kapıda dur kapıyı vuran ol. 

O ne zaman açacağını da açılacağını da bilir. 

 Dost kapısının eşiğinde beklemeye başladı mı Derviş kul olmakla Sultan olmak arasında bir fark kalmaz. Sen beklemek için ve erdirilmek için davet edildiğini unutma. Unuttukça Allah’ı an öyle der yüce Kur’an kuran yayı kurmuş yerli yerince anlarsan kurulan yay elbet boşalır. Hedefi nişangahı hak ise elbette vurur ya vuracağını.

 “Bir şâha kul olmak gerek hergiz ma’zûl olmaz ola/ Bir işik yastanmak gerek kimse elden almaz ola” Öyle bir sultanın kapısına kul olmalıyız ki bizi o kapıdan kimse kovamasın. Öyle bir eşiğe yaslanalım ki kimseler bizi oradan alıkoyamasın.

“İnsan durduğu yerde tamir olamıyor öyle makine  gibi. İnsan giderek yol alarak  tamir oluyor.” Hayat, durduğumuz yerden öğrenilmiyor. İnsan, hata yaparak öğreniyor. Gitmek yani eylemde bulunmak, karar almak, bilinçlenmek, kendini bulmak ve en nihayet kendini gerçekleştirmek yani aslına ulaşmak insan olma serüvenimizi oluşturuyor. İnsan, bir kömür parçası değil ki durduğu yerde elmasa dönüşsün. İnsan kendini kendi parlatacak. Yol yürümeyen beklemenin ne olduğunu bilemez. Beklemek, Allah’ın lütuf ve keremi gökten yağmur gibi yağarken ellerini cebinden çıkarıp semaya açmaktır. Beklemek, kendini bilmeye götürür insanı. Kendini bilen kişi, nefsinin tuzaklarına karşı kendini nasıl koruyacağını da bilir. Kendini bilen kişi, yaratılışının gizlerini de bilir. Kendini bilen kişi yaratılmışlardaki ortak sırrı da bilir. Kendini bilen kişi, en nihayet Rabbini de bilir. Rabbini bilen kişi, başka kapı olmadığını da bilir. Dünya saadeti, ahiret azığı ancak o kapının eşiğinde bekleyenleredir.

İbrahim YERLİKAYA (Şavkİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir