Prens Olduğunu Sanan Kurbağa
Bir zamanlar bataklıkta yaşayan ve prens olduğunu iddia eden bir kurbağa vardı ama kimse onu ciddiye almıyordu. Kendini ispat etmek için on bir kentlik buz pateni turuna katıldı, rüzgar sörfü yaptı. Diğer bütün kurbağalar onunla alay ediyordu. Kurbağa prens, gölde hüzünlü bir şekilde zıplayıp dururken kurtarıcısı olacak kelimeyi duydu: Su yönetimi.
Bernard Madeville kendini sevmek ve kendini beğenmek olarak adlandırdığı “ismi olmayan tutku” arasında bir ayrım yapar. Kendini sevmek, doğanın emrine uymaktır ve bir gerçeklik duygusunu yansıtır. Hayat bunu hak etmese de, ortaya çıkan bizi hayata bağlayan bir kendini abartma biçimidir. Kendini beğenmek bizi umutsuzluğa karşı korur. Kendini sevmek, kendini beğenmeden olmaz. Gerçeklere hayallerimizin yardımıyla dayanabiliriz. İnsan dönüşür ve o zaman kendini sevme intihara yönelebilir, çünkü kişi artık kendini beğenmemektedir.
Kendini beğenmede kendini yok edici bir yan vardır. Kendimizi beğenmek, doğanın ve Allah’nın sesine kulak vermemizi engelleyebilir. Temel gereksinimlerimiz karşılandığında, mesela karnımız doyduğunda kendimizi beğenme güdümüz, bizi düşünmeden kendi çıkarımıza karşı harekete geçirir. Mesela tutkularımızdan gurur duymamıza yol açabilir.
Kendi önemimizi abartma eğilimimiz gizli bir çelişki ile el eledir. Kendini onaylama ihtiyacı ile, herkes kendi dengini arar. Aşırı kendini beğenmişlik, karşılıklı nefrete yol açar. İşte bu sözler “Aptallık Ansikolopedisi”nin yazarı, Matthijs Van Boxsel’e ait. İnsan medeniyetinin aptallık üzerine kurulduğunu ve bu kurulan düzenlerin hepsinin bir aptallık barındırmasını, temelinde aptallığın yatmasına işaret ediyor Van Boxsel.
Yazının başında anlattığımız “kendini prens sanan kurbağa” hikayesinde olduğu gibi, kendi şartlarını zorlayan her varlığın, güç yetiremediği aptallıklarını yenmek için bir sistem geliştirdiğini ve kendini kandırmanın önündeki engelleri böylece kaldırdığını vurguluyor.
Kendini çok sevmenin pompalandığı çağımızda, empoze edilenin yalnızca kendini sevmek değil, kendini kandırmak hatta aptala dönmek olduğuna yönelik bir bakış açısı sunmaktı amacımız. “Fakirlik övüncümdür.” buyuran Peygamberimizin bahsettiği günümüz manasında fakirlik değil, “fakr”dır. Bu da “kendinde varlık görmeyip her bakımdan Allah’a muhtaç olduğunu bilme” şeklinde özetlenebilir. Kendimizi öncelemenin bencilliği ne Hz. Peygamber’in ahlakına yakışır ne de inananlar için kitabımızda yazar. “İtidal” diye bahsedilen yaşayışta “ölçü”yü tutturmak gerekir. Ne kendimize hayran olup katlimize sebep bulacak kadar ahmak ne de kendimizden nefret edecek kadar bizde bir varlık görmek gerekir. Emrolunduğumuz gibi olmak gerekir, vesselam.
Fatma Zehra ŞİMŞEK