LEDÜN VE RÜŞD
Hakim olan Allah hikmetle her bir şeyini idare ve umur eder. Alllahın öyle bir garaib ve acaibi bulunur ki kendinden başka bileni olmaz. Bildirdikleri müstesnadır. Onlarda bir elin parmaklarını geçmez. Ehli tasavvuf Hızır ile Musa kıssasına daima gönderme yapar. Ledün ilminin idrakı için Kehf suresinin pek çok yerinde tepe ve kilid olarak ledün ilmi ile surede geçen bahçe sahiplerini sonra Kehf ashabını sonra Hızır ve Musa kıssasını sonra Zülkarneyn A. s bütün yönlere seyahatini acaip hikmetleri göz önüne serer. Bilinmelidir ki bu ayette geçen Kehf ashabının rabbena atina min ledünke rahme heyyiğ lena min emrina reşada duası vardır surede bu ledünna ifadesine gerek sarih yani açık gerek kapalı ifadelerle arapça gramer kurallarına göre fiil çekimleri farklı manalarda gelir. Ama bu ledünün olmazsa olmazı rüşd dür.
Allahın ya reşidü esması vardır. Ledün rüşde erdirilmezse gerçekten hatarlı ve zahmetli pek çok yollara girilir. Veliler içinde bu rüşde nail olanlarda istikamet ve şeriat kemal bulur. Nübüvvet nurları ve sünnete ittiba zirve hallere gelir ve keramet ve velayet daha az zuhur eder.
Ayrıca manalarıda ve kerametleri de sıddıkiyet mertebesine çıkar.Hz Ebubekir misali olurlar.Manalarının derunilikleri kavranamaz. Surede Musa Hz hızıra geldiğinde rabbimin sana katından verdiği ilme nail olmam konusunda benim rüşde ermem erdirilmem konusunda sana tabi olmama izin ve müsade verirmisin. İfadesi nübüvvet ve velayette rüşdün yani gerek nübüvvetin gerek velayetin olmaz şartlarındandır.
Ama her ikisindeki hakikat sabr edebilmek şartına bağlanmıştır. Sonra sebat sonrasi ise azimettir.yoksa gerek musa ve gerekse hızır rüşd sahibidir ama hakikatte bilmeleri gereken peygamberde olsanız rüşde erdiren Alllahtır Rüşd’ün dahi hale göre derece ve mertebeleri vardır mürşid dahi rüşde erdiren yine Allahtır.Musa ulul azm ve kendisine kitap verilen bir peygamber şüphesiz ki Hazreti hızır’dan aldığı vazife itibariyle farklıdır. Hazreti hızır ise ledün ilmi sebebi ile hazreti musa dan farklıdır.
Bilinmesi gereken ise asıl manası ile rüşde ermek ve eriştirilmek şartıdır. Yoksa ister nübüvvet ister velayet olsun rüşdü olmayanın hiçbir hükmü olamaz zira her peygamberin peygamberlik şartı ve tebliğ vazifesi rüşd dür. Rüşt olmadığında ne nübbüvvet ne de velayet kamil bir tesir ve tebliğ icra etmez siz her ne kadar ehliyetli olan velilerden icazet dahi alsanız rüşde erdiren allah olduğundan sahip olduğunuz icazetler tasarruf sahibi olmanız hakkına haiz kılmaz gemi delmek çocuk öldürmek duvar hep bu rüşde telmihdir. Baliğ olmayan çocuk rüşde ermeden öldürüldü zira rüşde erse idi salih anne babasına rüşden sonra asi olacak zulm edecekti hızır onu katlederek madden ve manen rüşde erdirip cennet kuşu kıldı haza min fadli rabbi hay esması ezel ve ebedi kapsar zira hayat allah’ın zati sıfatıdır.
Gemiyi delmekte bir rüşttür miskinleri rüşde erdirmiş zalim cebbar sultanın şerrinden emin kılmıştır yıkık duvarı düzeltmek kamil ve tam kılmakta bir rüşdtür demek ki bu sırlı sure rüşd üzerine bina edildiği gibi rüşd’ün ve ledün’ün irtibatında musa rüşd istedi ve nail oldu bu da musa’nın nasibidir. Kemalat velilerde şüphesiz vardır fakat rüşd ilahi bir mevhibedir ledün rüşde ermeden hasıl olmaz ve dahi tasarruf olmaz.
Keramet ve velayetin sırrı rüşttür her veli dahi rüşdü haktan talebeder rüşdün sırrı da sadık ve sıddıkiyetle zuhur eder. O yüzden velilerdeki kerametin hakikati kizb olmaması sıdk olmasıdır
Sıdk dahi azim bir sadakat ister. Bu da her veli’nin eline geçmez kesin şart velayet ve keramette nübüvvetin sırrı olan sıdk da sıddıkiyettedir. Zira peygamberliğin olmazsa olmazı sıdkdır.
İyilikler hep kaypak olunca kaypak olanların sabundan farkı olmadığını görünce
temizlenmek bile insanın içinden gelmiyor. Yağ her zaman suyun üstüne çıkar.
Yağ gibi olanlar ancak yağdanlığa layıklar. Aydınlanmak için yağı uyandırsın fakat bir püf seni karanlıkta bırakır.
İbrahim ŞAVKİ el KADiRi