Kırgınlıklarımız
İnsanı en çok üzen , kıran şey adaletin zedelenmesi , bir anda insanın ideallere olan inancını sarsar . İdeallere inancı sarsılan birinin ise o idealin oluşmasına sebep olan tüm fikri ve manevi silsileyi sorgulamasına sebebiyet verir . O vakit idealler nedir bunu anlamakla başlamak gerek .
İdealler için biz her koşulda kendini doğrulaması gereken kavram , düşünce , fikir , yaşantı biçimlerini anlarız . Ancak ideal kavramına biraz sirayet etmeye çalıştığımız da aslında ideallerin ideal olmayan koşulların ütopyası olduğunu görürüz . Yani idealler aslen ideallerin olmadığı ortamlardan neşet eder . Kişi ideallerin olmadığı yerde ideallere olan ihtiyacı fark eder . Dolayısı ile halihazırda zaten ideal ulaşılması gereken bir amaç , hedeftir . Aynen adalet gibi . Bizim muhtaç olduğumuzu düşündüğümüz tüm kavramlar aslında o kavramların yokluğundan ileri gelir . O kavramlar var olduklarında ise insan için o zaten ortamın koşulu haline geldiği için fark edilmez . Nefes aldığının kaç kişi farkında ki taki onu zorlaştıran bir mani ortaya çıkıncaya kadar .
Şimdi daha derine gidelim . Bu idealler ya bir dinin öğretisi ise ? Bu durumda anlamalıyız ki bir öğreti de yine öğretilen şeyin yoksunluğundan dolayı neşet etmiştir . Yani Allah size doğru olmayı emrediyorsa siz eğrildiğiniz içindir . Bu emir kıymete değin kalacaksa demek ki kıymete değin içimizde eğriler de olacak doğrular da olacak demektir . .
Bir adım daha derinleşelim . Allah bir emir verdi ve doğru olun dedi . Peki eğri olanları neden direkt tasviye etmedi . Neden onları yarattı veyahut . Hani her varlığın aslında eşsiz ve biricik olmasından ve bunun da aslen Mutlak varlığın sıfatlarından bir sıfat olduğundan , ama varlıkların bu kesret aleminde her birinin kendi orjinalitesi sebebiyle bir diğerinden farklı olduğundan bahsetmiştik . İşte bu kesret aleminin icabından dolayı her varlığın bir vechesiyle tam iken bir vechesiyle eksik oluşundan bahsetmiştik . Bu kesret alemi aslen her varlığın bir ideal tarafının yanında birde eksik tarafının olması gerektirdiğini söyler bize . Bu alem halk edilirken tekamüle muhtaç olarak halk edilmiştir yoksa zaten kesret alemi oluşamaz . Her yaratılan zati olarak mutlak varlığın ta kendisi olur bu durumda da kesret olamaz . Demek ki her varlığın kendine has ideallere ulaşması için çaba sarf etmesi , ona ulaştığında ise artık o kavramın bir nefes alıp vermek kadar doğal hale gelmesi ve o varlık için artık bir meşguliyetin o veche de gösterilmemesi gerekir . Oysa yaratılmış olan yaratandan kendisinin halk edilmiş olması hasebiyle hep eksik kalacak ve her ne ideale ulaşırsa ulaşsın bunu bir başka idealin takib edeceğini bilmesi gereklidir . Yani bu bir sonsuzluk yolculuğudur . Ne dedik . Ulaşılacak ideal varsa bu o idealin halihazırda ulaşılamadığına yani onun yokluğuna işaret eder . Bu durumda varlık için her ulaşılacak ideal onun sınavıdır . Yani Allah’ın bir idealde bir varlığı veya kitleyi kayırıp onlara o safhayı atlatmasını beklesek dahi bu o varlıkların bu sefer başka bir idealle karşı karşıya kalıp sınavlarının oradan devam edeceğini gösterir . Çünkü varlık olmanın icabı bu eksiklerle her daim uğraşmak zorunda olmak demek . Bu durumda bizim dualarımız her karşılaştığımız zorlukta Mutlak yaradandan yardım istemekle beraber , bu zorluğu aşması gerekenin mutlak varlığın kendisi değil bizim olduğumuzu bilmek gerekli . Bir yerde kayırılmakla çünkü varlığın yolculuğu bitmez . Ancak burada varlığın her bir zorluğu aşanın kendisi olduğu gibi bir kanaate varması da o varlık için bir engel haline gelir . Çünkü bütün bu süreç aslen tamamen Mutlak varlığın bizatihi gözetimi , yardımları ve şefkati olmadan mümkün değil geçilemez .
Ezcümle her varlık bilmeli ki eksiktir . Eksiğini tamamlamakta memurdur . Ancak bu memuriyette yalnız değildir . Akıllı olan , Arif olanlar kendini yalnız bilmez . Kendine kudret atfetmez çünkü kendine kudret atfetmek yaradanın karşısında cahillikten öteye bir kıymet iktifa etmez . Ancak yine bilir ki o şefkatin , o merhametin cezbedilmesi de gayrete tabi olmuştur .
Selam ve sevgiyle .
Hamdi Kemal BAYRAM