KOKULARA DAİR

KOKULARA DAİR

Koku bahsi yalnızca kendisi oldukça geniş olmakla birlikte edebiyatımızdaki yeri de azımsanmayacak kadar büyük. Bunlardan misk belki ilk akla gelen. Müşk de denilen misk, menbaından, tâ Hoten’den erkek bir ceylanının karnındaki bez şeklinde kesecikten kurtulmak isteyişiyle geliyor burunlarımıza. Sahibine zannederiz zul gelen bu kan keselerini düzenekler kurarak toplayan avcılar böylece belki bilinen en meşhur kokuyu dünyanın dört bir yanına dağıtıyor, hatta divânlara girmesine vesile oluyorlar. 

İkinci akla gelen ise sanırız “amber” olurdu. “Misk ü anber” kullanımıyla sık sık karşılaştığımız anber ise bu kez denizlerden, Ada balığının bağırsaklarında toplanan yumuşak, yapışkan ve misk gibi kokan, kül renginde bir maddeden geliyor.  Üsküplü Ata da bu siyah koku maddesi ile sevgilinin siyah saçları arasında ilişki kuruyor ve şöyle diyor;

“Bûy-ı zülfün ile yanup yakılaldan ʿanber
Kan ile toldı içi nâfe-i müşg-i Hotan’un” 

(Anber senin saçının kokusuyla yanıp yakıldığından beri Hoten miskinin kesesinin içi kan ile doldu.)

Pek çoğumuzun aşinası olduğu reyhan da bu şiirde hayli ilgiye mazhar olmuş, hatta öyle ki “reyhan” bütün güzel kokular için kullanılan bir kelime hâline gelmiş. Bunun dışında sevgilinin ayva tüylerini bir hat türü olan “Reyhânî”ye benzeten şairler, ayva tüyü, Reyhanî hat üslubu ve reyhan kokusundan faydalanarak binlerce beyit süslemişlerdir. Şair Askerî, Nemrûd’un ateşi Hz. İbrâhim’in bahçesi olduğunda oradaki hâkim kokunun reyhan olduğunu ifade ederek Allah’tan ateş gibi yanıcı dertlerine Hz. İbrâhim’in reyhan kokan gül bahçesi gibi derman istiyor; 

“İbrâhim’e ihsân iden Nemrûd odın reyhân iden
Ey derdlere dermân iden senden meded senden meded”

Belki geçmişteki cenaze merasimlerinden hatırladığımız kâfur; Hindistan ve Çin’de yetişen kâfur ağacının (Laurus camphhora) zamkından elde edilen ve hekimlikte kullanılan beyaz, yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanır ıtırlı maddedir. Beyaz rengiyle ölümü hatırlatan kâfur, ölüleri yıkarken kullanılırdı, bu ilgiyle şiirlerde işlenmiştir. Mesihi bir kasidede şöyle kullanıyor;

“Kefenlere sarılup oldı hâk ile yeksan
Şu dem ki oldı gül-âb ile hem-nişîn kâfur” 

(Kefenlere sarılıp toprak ile örtündü, şu an kâfur, gül suyuyla aynı yerde oturan dostlar gibi oldu.)

Bunlar haricinde abîr kokusuna da şiirlerde rastlanabilir, bu temel malzemesi misk olan bir ilaçtır. Beyaz sandal, sümbül kökü, kırmızı gül, turunç ve iğde çiçekleri, nârenc gibi güzel kokulu bazı otlarla dövülmüş bir miskten ibarettir abîr. Bu kadar hoş kokunun bir araya geldiği bir şeyi anlatan beyitler de güzel koksa gerektir. O beyitlerden biri, Bâkî’den;

“Saçıldı cürʿa-i câm-ı mahabbet bâğ-ı Rıdvân’a
Suyın Kevser nebâtın ney-şeker hâkin ʿabîr itdi” 

(Rıdvan bahçesine (cennetine) muhabbet kadehinin damlası saçıldı, suyunu Kevser, meyvesini şeker kamışı, toprağını abîr etti.) 

Hz. Muhammed (s.a.v)’in cisminden yükselen güzel kokunun “bûy-i Muhammedî” olarak adlandırıldığı malum. Bu manada güzel kokunun güzel ahlâka da işaret ettiği düşünülebilir. Hatta belki biraz ileri gidilip ağzı güzel kokanın ahlâkı da güzeldir şeklinde teviller de yapılmıştır. Hz. Fahr-i Kâinat’ın dünyadan ona sevdirilen üç şeyi saydığı hadis-i şerifte kokudan bahsetmesi, temiz ve güzel kokmanın güzel ahlâka işaret etmesi olabileceği gibi bazı âlimler burada kokunun zikrini melâike denen ruhânî varlıkların dünyadaki nasibi olmasıyla açıklamışlar.

Hz. Muhammed (s.a.v)’in teninin gül gibi kokması da bûy-i Muhammed şeklinde geçen ifadelerde akla gül kokusunu getirmiş, gül ve gerek Muhammed gerek diğer mübarek isimleri şiirlerde sık sık yan yana getirilmiştir. 

Hz. Yâkub’un gözlerinin açılmasına vesile olan Hz.Yûsuf’un gömleğinin kokusundan bahseden ve ırak yerlerden Hz. Yûsuf’un kokusunu alan Hz. Yâkub’un neşesini anlatan beyitlere de rastlanır.

Kendi de âmâ ve Yûsuf olan Erbilli Âmâ Yûsuf Garîbî insanoğlunun topraktan geldiğini de belirterek şöyle güzel bir beyit söylemiştir; 

“Getürdi cânib-i Yaʿkûb’a bûy-ı müjde-i Yûsuf
O peyk-i nâm-ver kim hâk-i kûy-i yârdan geldi”

(Yûsuf’un (yaşadığı) müjdesinin kokusunu Hz. Yâkub’un tarafına getirdi, o ünlü haberci (ulak) yârin mahallesinin toprağından geldi.) 

Fatma Zehra Şimşek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir