Orucun Sırları

Orucun Sırları

Her ibadetin bir bâtını ve zahirî vardır. Vacib ve müstehab hükümler bu ibadetlerin zahirî bölümünü oluşturur. İbadetlerdeki irade ve niyet ise ibadetin bâtınını oluşturur. Kur’an-ı Kerim bizi ibadetin zahirine çağırmaktadır. Bize ibadetlerin sırlarını öğretmektedir. Oruç özelinde, Kur’an orucun aslını, ayını, saatini, başlangıcını ve sonunu öğretmektedir. Bu mübarek ayın ayrıcalıklarını bize öğretmektedir. Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır:

“Sizden kim bu aya şahit olursa oruç tutsun.” (2/el-Bakara/185)

Orucun sırrını ise Allah azze ve celle “Umulur ki sakınırsınız.” (2/el-Bakara/183) ve “Umulur ki, şükredersiniz.” (2/el-Bakara/185) buyurarak açıklamaktadır. Buna göre; insan takvalı olmak için oruç tutar. Allah Teâlâ takvayı insanın kerametinin dayanağı kılmıştır. Bu açıdan bakıldığında insanların en çok takvalı olanı keramet itibariyle en üstün olanıdır. Orucun bâtını insanı keremli kılar. Biz geçmiş konularda insanın kerameti hakkında açıklamalarda bulunmuş, bu konuyu ele almış ve şöyle demiştik: “Keramet meleklerin bâriz vasıflarındandır. Melekler kerem ehli varlıklardır. Kerim, büyüğün/kebirin ve ulunun/azimin dışında başka bir zâttır.”

Keramet azamet ve kibriya değildir. Aksine ayrı ve bâriz bir sıfattır. Sözcüğü açıklamak istediğimizde kelimenin anlamını karşılamak için birkaç kelimeyle izah etmek zorunda kalırız.

Keramet meleklere mahsustur. Kur’an-ı Kerim’de bize şöyle hitap edilmektedir: Keremli kimseler olabilmeniz için oruç tutun. Yani oruç tutun ki, ehl-i takvadan olasınız. Zira takva kerametin mihveridir. Kerim insan günah işlemez. Ancak kerim insanın oruç tutmasının nedeni ateşe girmemek veya cennete girmek değildir. Aksine o öyle bir insandır ki, günahları işlememeye gayret eder. Zira keramet masiyetle uyumlu değildir

İbadete aşık olmak

Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır:

“İnsanların en üstünü ibadetine âşık olan, onu kucaklayan, gönülden seven, bedeniyle onunla meşgul olan, onunla uğraşmaya kendisini adayan kimsedir. Böyle bir kimse dünya açısından zorlukta mı kolaylıkta mı olduğunu önemsemez.”[1]

İbadete muhabbet besleyen, âşık olan ve sımsıkı gönülden sarılan kimseye afiyetler olsun. Bütün varlığıyla ibadeti hisseden ve şuur edene ikramlar afiyet olsun.

Bu hadis-i şerif ibadete âşık olanları övmektedir. İnsanların faziletlisi ibadeti seven ve ona âşık olan kimsedir. Çünkü kişi ilk önce müştak sonra âşık olur

ışk/aşk nedir? Bu kelime nereden alınmıştır.

Âlimler bu kelimenin Arapça bir kelimeden alındığını söylemişlerdir. Bu kelime bitkilerden bir çeşidin ve türün ismidir. Bu bitki türüne ‘A-Şe-Ke-Tün’ denilir. Bu kelime bu bitkinin isminden türetilmiştir. I-Ş-K Arap dilinde, bu bitkilerin kendi ağaçlarına tutunmaları ve onları terk etmemeleri anlamını ifade etmektedir. Hatta bu bitkiler ağaçlarıyla yaşarlar. Onların kuvvetlerini emerler. Öyle ki, ağaçlarının solmalarına neden olurlar ve ağaçlar da bu tutunmadan dolayı ölür. Bu ağaçlar için “Esabetha Aşeketün/Aşeke adlı bitki bu ağaca isabet etmiştir.” denilir. Âşık ise ibadetin kendisine isabet ettiği insandır. “Âşık”ın rengi sararır, bedeni güçsüzleşir. Öyle ki, kendi nefsinden boşalır. Hadis-i şerif “uşşak/âşıkları” insanların en efdali olarak tanıtır. Zira onlar ibadete âşık olanlardır. Âşık insanın bedeni zayıflar, rengi sararır ve solar. Zira o nefsini ihmal etmiştir.

Bundan dolayı şöyle demişlerdir: Orucun sırlarından birisi; kendisine aşeke bitkisinin isabet ettiği ve bu nedenden dolayı gelişmeyen ağaç gibi insana ait olan hayvanî aktivitenin kırılmasıdır. Bir rivayette şöyle geçmektedir: Oruç ancak Ramazan ayının dışında insanda meydana gelen taraveti/canlılığı, aktifliği ve hayatiyeti giderir. Zira bu aktiflikler yalancı aktifliklerdir. İnsan oruç tuttuğunda kendisiyle oruç arasında bir alaka meydana gelir. Bu alakayla derece derece orucun bâtınına doğru yol alır. Buna göre orucun bâtını Allah azze ve celleye yaklaşmaktır. “Oruç benim içindir ve karşılığını ben veririm.”Bu ifade sadece oruca hastır. Diğer ibadetler için böyle bir ifade söz konusu değildir. İnsan tuttuğu orucunda derece derece yükselir. Marifetinin ilk derecesinden Likau’l-hakk sübhanehu olan en yüce derecelere ve sırlara doğru yelken açar

“Allah azze ve celle zengin ve fakirin eşit olması için orucu farz kılmıştır. Zengin açlığı hissedip de fakire merhamet etme duygusunu hissetsin diye. Çünkü zengin bir şeyi elde etmeyi istediğinde onu elde etmeye kadirdir. Allah azze ve celle yaratıkları eşitlemeyi dilemiştir. Ayrıca zengine açlığı ve elemi tattırmak vasıtasıyla zayıfa karşı rikkat duyguları galebe gelsin, aç kişiye merhamet etsin, diye orucu farz kılmıştır yemekten kendisini engelleme hususunda fakir ve zengin eşit olur. Her iki kesime de yemek yeme ve su içme haram olmuş olur. Zengin kişiler açlığı ve susuzluğu hissetmezler. Oruçlu olduklarında ise her iki haleti de hissederler. Bundan dolayı fakirlerin açlıklarını da anlamış olurlar. Bu vesileyle de fakirlere yardım etmeleri için zenginlere oruç farz kılınmıştır. Orucun en alt derecesinin anlamı budur.

İnsanın Ramazan ayı dışında karnını yemek ile doldur maması gerekmektedir ki, fakirlerin açlığını hissetsin. Yahut da âlemde fakirlerin olduğunu unutmaması için tam doymamalıdır. Allah Sübhan Teâlâ, zenginlerin, fakirlerin açlığını anlayabilmeleri için bütün herkesi eşitlemek istemektedir.

Bu hadis-i şerif orucun çok küçük bir anlamını açıklamaktadır. Bir kişi şöyle söyleyebilir: Orucun illeti bu ise fakirlerin oruç tutmasının nedeni nedir? Oruç, insanın aç kalması ve susaması demek değildir. Oruç, kişinin yemeden ve içmeden engellenmesi demek değildir. Oruç ancak ve ancak takvaya ve meleklerin kendisiyle nitelendiği keramete ulaşmak demektir

Oruç Allahın mülküdür

Allah oruçluya kendini verir

Oruç, Allah’ın mülküdür. İnsan fecrden ta iftara kadar kendisini engellemektedir. Bu oruçlunun derecesidir. Oruçlu tuttuğu ve eda ettiği oruç ile ateşte yanmamak ve cennete girmek için didinir. “Altlarından ırmaklar akan cennetler.” (3/Al-i İmran/189). Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: “Kullarımın arasına giriniz ve Cennetime giriniz.” Bütün düşüncesi ve gayreti iftar vaktinin girişi olan bir kişi iftar ettiğinde rahatlar. Sanki orucun azabının bittiğini hisseder. Böyle bir kişi ilahî hareme ve Likaullaha ulaşamaz. Sadece onu ilgilendiren nokta, orucun hükümleri ve edebleri dir. Böyle bir kişi açısından oruç ibadetinde bir sır bulunmamaktadır. Dikkat edin bu sır; Mahbûb-u Kalb Allah azze ve celle ile likadır/kavuşmadır. Bu hadis insanda şevk meydana getirmektedir. Bundan dolayı da bu hadis insanı âşık kılmaktadır. Buna göre şevksiz bir insan hareket etmeyen ve didinmeyen kimsedir. Tutulan oruç Allah için olduğunda oruçluya verilecek ihsanlar nedir? Allah azze ve celle oruçluya sevab olarak kendisini vermektedir.

İbrahim YERLİKAYA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir