İleri Düzey Oruç Türleri Nelerdir
Sufiler orucun riyazet ve çile yönünü çok iyi teşhis etmişlerdir. Yani oruç nefis için bir tür işkencedir. Kişinin en büyük düşmanı nefstir. Bu düşman ancak aç bırakılarak disiplin altına alınabilir. Açlık çekiç’i ile nefsin başı ezilirse Allah’a giden yoldaki en büyük engel aşılmış olur. Bundan dolayı sûfîler Ramazan ayında oruç tutmakla yetinmeyerek senenin her mevsiminde, her ayında, her haftasında oruç tutmayı âdet haline getirmişler, bazen de orucu savm-ı visal, savm-ı dehr veya savm-ı davud şeklinde farklı oruç türleri ile gerçekleştirmişlerdir.
Savm-ı Visal
İftar etmeden ve sahur yemeği yemeden iki, üç, dört gün oruç tutmaya savm-ı visal denir. Böyle bir oruç tutan kimse 48, 72, 96 saat içinde orucu bozacak bir şey yapmaz. Hz.Peygamber Aleyhisselamın böyle oruç tuttuğu olmuştur. Fakat Peygamber Efendimiz kendisini taklit edip böyle oruç tutan sahabeyi uyarmıştır. Bununla beraber visal orucu bazı âlimlere göre caizdir.
Savm-ı Dehr
Bir kimsenin ömür boyu oruç tutmasıdır. Bu oruçta akşam iftar yapılır, sahurda yemek yenir, ama senenin tüm günleri oruçla geçer. Bazılarına göre iki bayramda ve teşrik günleri oruçla geçer. Bazılarına göre iki bayramda ve teşrik günleri oruç tutulmaması şartıyla savm-ı dehr veya savm-ı ebed caizdir.
Savm-ı Davut
Bir gün oruç tutup bir gün tutmamak ise savm-ı Davut tur ve bu da caizdir.
Açlıktan ölen aslında daha evvelki tokluğundan ölmüştür
Sehl bin Abdullah Tusterî her on beş günde sadece bir kere, Ramazan ayında ise ayda bir kere yemek yermiş. “Hiç böyle şey olur mu?” diye itiraz eden birine “bir şeyh her gece su ile iftarını açardı.” diye cevap vermiştir.
Sûfî Ebu Ubeyd Busrî, Ramazan gelince hücresine çekilir, kapıyı kapatır, her gün bir somun getirip pencereden içeriye atmasını eşine tembihler ve Ramazan ayı boyunca odasından çıkmazmış. Ramazan ayından sonra odaya giren eşi somunların yenilmemiş olduğunu görürmüş. Hiç bir şey yemeden on beş gün veya bir ay yaşamak mümkün müdür? Eğer insan kendini buna aşama aşama ve belli bir egzersizle alıştırırsa mümkün olur.
İbn Hâldun kırk gün hiç bir şey yemeden içmeden yaşayan insanları gördüğünü söylemektedir. Hatta senelerce hiçbir şey yemeden yaşayan iki kadının sultan Ebi’l Hasan’a getirildiğini aktarmakta ve “Açlıktan insan ölmez, açlıktan ölen aslında daha evvelki toklığından ölmüştür.” demektedir.
İnsan idman ve perhiz yaparak uzun süre aç kalma alışkanlığını kazanabilir. Bu mümkündür, fakat bunun İslâm açısından değeri tartışabilir. Zira Kur’an ve hadislerde belirlenen çerçevede oruç tutmak ve aç kalmak nefis terbiyesi için yeterlidir. Fakat daha uzun süre aç kalmak bazı fıkıh âlimlerine ve sûfîlere göre haram ya da mekruh değildir. Bu ruhsattan faydalanan bazı sûfîler aç kalmayı ve yaşamak için yeterli olan gıdanın en azıyla yetinmeyi bir hayat tarzı hâline getirmişlerdir. Bunların sayıları azdır, ama onların bu tavırları tasavvuf kitaplarında büyük bir fazilet, hatta keramet şeklinde değerlendirilerek nakledilmiştir. Oruçta aslolan nefsi zabt u rabt altına almak, ıslah ve terbiye etmektir.
Oruç Bir Kalkandır
Oruç; İslam Tasavvufunun merkezinde yer tutar. Hz. Peygamber’in ‘oruç bir kalkandır’ hadisinden hareketle sûfiler, orucu nefsin (egonun) zayıflıklarından korunmanın en iyi yolu olarak tarif etmişlerdir. Bayezid-i Bistami, orucun neden bu kadar önemli olduğunu soranlara: “Firavun aç olsaydı, sizin tanrınızım diyemez, Karun aç olsaydı Rabbine isyan edemezdi” demiştir. Oruç, insanı yaratıcısının sıfatlarına yaklaştıran bir ibadettir. Oruçluyken bedenin açlığı, maneviyatın gıdasıdır. Ramazanda sahur için uyanmak da tasavvufta önem verilen seher vakti ibadetlerinin uzantısı gibi görülmüştür.
Efendimiz hadis-i şeriflerinde, kalbi istikamet üzere olmadıkça kulun imanının istikamet bulmayacağını belirtir. Kendisi de istikameti bozuk kalbe sahip olmaktan Allah’a sığınır.
Gönül Orucu
İşte, Orucun tasavvufta, ‘savmü’l-kalp’ denilen kalp/gönül orucu kavramı, ‘kalbe Hak’tan başkasını koymamak’ anlamını taşır. Ramazan orucunda nasıl bedene dışarıdan yiyecek girmezse, bu manevi oruçta da kalbe Allah sevgisinden başka şey girmemeli; âşık daima maşukunu düşünmeli (tefekkür), daima yaradanı anmalıdır (zikir).
Tasavvuftaki bir diğer önemli ibadet de Ramazanla ilişkilidir: Hz. Peygamber, ilk vahyi Hira Dağı’nda inzivaya çekildiği günlerde almıştır. Nitekim peygamberliği sonrasında da Ramazan ayının son günlerini camide ibadet ve tefekkürle geçirmiş; bu sürede dünyayla ilişkilerini en alt düzeye indirmiş, dünya meselelerini konuşmamıştır. Tasavvuftaki halvet / uzlet gibi uygulamalar, Hz.Peygamber’in “itikaf” adı verilen bu ibadetine dayanır.
Tasavvuf, gönlün tatmin olabileceği en garantili Hak yoludur.
Arınma
Bu sene tüm toksit duygularımızdan arınarak bir Ramazan geçirsek… Jung’un tarif ettiği, başkalarına yansıttığımız onlarda gördüğümüz en karanlık en gölge yanların aslında kendimizde olduğunu fark edip, dışarıya attığımız bakışlara ve salladığımız parmaklara oruç tutturmak. Ha ne dersiniz? Daha iyi olmaz mı? Bu sene nerede o eski Ramazanlar demeyi bırakıp, yüzyıllardır sorulan aynı soruları bitirip, yepyeni sıfırdan bir anlayış mı geliştirsek? Belki de Yaradan bize oruç tutturmakla bunu murat ediyordur. O halde ey oruç bizi tut, bizi dönüştür, bizi ehlileştir, arındır.
İbrahim YERLİKAYA