Vâkıât Şerhi – Tevhid Bahsi
Ve buyurdular ki: Tevhid lisânla güzeldir ammâ ahsen u evlâ olan oldur ki tevhîdi ef‘âlinde, sıfâtında, zâtında isti‘mâl edesin. Ve buyurdular ki: Her hâtıra ki tevhîde mani‘ ola terk eyle ve nefy eyle, ferâiz ve sünenden gayrı.
Ve buyurdular ki: Tevhîde iştigāl eyleyenin müşkilâtı hallolur. Tevhîd miftâhı müşkilâtdır. Ammâ Halvetiyye eğer kuvvet-i esmâ ile ba‘zı makāmât-ı âliye görürlerse de lâkin seyirleri berzahdadır ve ekseri esîr-i dünyâdır, taayyüne vusûlleri ba‘îddir. İştigāli terk eylediklerinde sâir nâs gibi olurlar. Ehl-i tevhîdin seyri taayyünde ve ehl-i esmânın seyri berzahda. Misâli budur ki meselâ şimdi bir kimesne bir nesneyi tasavvur eyler de ondan sonra işler. Tasavvur ile fiilin mâ-beyni berzahdır, taayyün ancak fi‘ildir
Tevhid lisanla güzeldir. Burada kelimeyi Tevhide dille daim devam etmeye gayret etmeye işaret vardır. Gerek gizli, gerek aşikar gerek kendi duyacağın kadar olsun. dilinde kelime-i tevhid çekmenin ıslaklığı bulunsun. Zira Allah kendi zikri ile ıslanan dilden razı olur. Allah ayette Ey iman edenler Allah’ı çokça zikr edin buyurmuştur. Amma bilmelisin ki: Dille zikirden daha faziletli daha güzel olan ise tevhidi kendi işlediğin fiillerde ondan gayrı BELLEME.
Fakat gaflet erbabı, her şey Allah’tandır der amma bu sözün hakikatini anlamadan gafildir. İnsan Allah’ın ahlakı ile ahlaklanabilirse kendinden sadır olan fiil ve her sıfatta tevhîdin asarı, eseri, izharı, hakikati ile senden tezahür etmelidir ki, bu tevhidi hakikidir. Yoksa bazı gürühun dediği gibi kendisinden sadır olan her fiilin ve sıfatın Allah’ın ahlâkı ile ahlâklamadan söylemesi haşa Allah’a iftira, buhtandır.
Bazı meseleler vardır ki, hakikatini bilmeden ulu orta konuşulur. İnsanı ilhada düşürür. Kimi ahmaklar “ve iza rameyte iza rameyte ve lakinallahe rama” ayetini kendi nefslerine göre yorumlar oldular. “Ya Muhammed sen attığında onu sen atmadın lakin onu Allah attı” Ayetini tevhidi hakikiye varmayan mukallidler, ağızlarına pelesenk etmişler. O, kimseler şu ayetin hikmetinden gafildirler. Size bir hayr dokunursa o, Allah’tandır size bir şer erişirse o nefsinizdendir. Tevhîdin pek çok mertebeleri vardır. Arife ve ehline malum ehli olmayana memnu, haram ve yasaktır. “Ey iman edenler işlemediğiniz ve yapmadığınız şeyleri ne diye yapmış ve olmuş gibi anlatırsınız.” âyetinin delilini bilmeden cehaletleri ile iddia ederler. Allah’ı bu gibi kelam ve sözlerden tenzih ederiz. Tevhidi hakikiyi insan bilmeli onunla amel etmeli. Nefsinde onu müşahade etmeden konuşmak CAHİLANEDİR. İnsan tevhidi kendi nefsinde YAŞAMALI, Onu kullanmayı bilmeli. Hasta olan doktora şikayet eder, doktor ona ilaç kullanmayı tavsiye eder, o kimse o ilacı kullanmasa Allah ona şifa halk etmez. O, zaman doktoru hekimi suçlamak ahmakçadır.
Tevhidle meşgul ol. Onun tesiri dilinde, fiilinde ve sıfatlarında görünsün. Onun kerameti hikmeti sende vaki olsun. Böyle imkan ile zahirinde, batınında onu kullanmalı. Onunla amel etmelisin. Her hatıra akla, kalbe, gizine gönlüne, sırrına erişti. Seni haktan alıkoydu. Tevhidi sana unutturup, hakla meşguliyetten seni terk ile men etti, sana mani oldu, onu Reddet, ve yok kılmaya, nefyetmeye gayret et.
Sünnet ve Allah’ın farzlarından gayrı yol yolumuz değildir.
Çünkü bizim yolumuzda her ne hal insana vaki olsa, bu resulallah’ın yaşantısında yok, Allah’ın farzlarında yeri yok, onlara uymuyor, terk et. Sünnet ve Allah’ın farzlarından gayrı yol yolumuz değildir. Bunlardan gayrısına iltifat etmeyesin. Keşf de olsa, müşahade de olsa sünnete ve Kurân’a uygun olmak şarttır. Gayrısına teveccüh ve rızamız yoktur. senin de olmaya. Ve buyurmuşlar ki kaçan yani hangi bir şeyden sana şüphe hasıl olsa, ortaya çıksa birbirine çok benzeyen hayırla şerri fark edemediğin, bir benzerlik gönlünü istila etse, ve sen dahi kararsız kalsan, yapayım mı? yapmayayım mı? Tereddüt geçirsen, ona nazar eyle. Bu işle meşgul OLSAN, tevhidden ayrı düşürüyor mu? Seni tevhidi iştigalden ondan meşgul olmaktan ayrı mı, koydu. Onu yapma. Ama tevhide mani değil, Seni alıkoymuyor, onunla meşgul ol. Bu ince bir meseledir ki, zamanla izhar olur. Şekil ve benzerlik kalkınca sen dahi bunu idrak edecek, mertebeye gelirsen hakikat hasıl olur. Böylece izahatlandırılmış olur.
Ve yine buyurdular ki:
Tevhid ile meşgul olanın müşkili hal olur.
Dil hanesi pür nur olur ezkarı zikrullah ile
Yollar begim asan olur asarı zikrullah ile
Her müşkil iş asan olur envarı zikrullah ile
Kes dünyadan ümidin kes, Allah bes baki heves
Hazretin meşhur bir nutkudur ki, burada onu söylemeden geçmeyelim. Tevhid bütün müşkilatın anahtarıdır. Kim ki, tevhid eder, şeytan onlardan kaçar. bizim yolumuz celvetiyedir. Amma Halvetiye esmaların kuvveti ile bazı yüce ali makamlar görürlerse de lakin seyirleri BERZAHDADIR. Nasut alemi ile Lahut alemi arasındaki yere biz berzah deriz Kİ, berzah ARADADIR. Camid, cisim alemi yani kesafet alemi ile letafet alemi arasındaki yerdir. Keza kabir alemi dahi berzahtır. İnşaallah bu meseleyi tekrar izah ederiz. Berzah esir-i dünyadır. Madde aleminden daha fazla tesir taşır. Saydamidir. Yüzü dünya tarafına bakar ve ona meyyaldir. Rüyaya benzer. Taayyün diye ifade ettiğimiz belirleniş olarak meydana gelip ortaya çıkacak eser ve etkileri kavramak anlamak kişiye uzaktır.
Zira taayyünü idrak varlık mertebelerini bilmeyi gerektirir ki, bu en zor meselelerdendir. keşf edip, müşahade edip, zevk etmeden bu taayyünün uzaklığı anlaşılmaz. Halvetilerin bu bahs ettiğimiz ince meselesi anlaşılmaz izahı kabil değildir. Tevhidi terk ettiklerinde sair insanlardan tevhidle meşgul olmayanlardan farkları yoktur.
Bizim yolumuz celvettir.
Onların sülüküne benzemez. Bu tevhid mertebelerinin kemalatının idraki ile anlaşılır. Ehli tevhîdin seyri taayyünde yani belirleniş ile ortaya çıkış ve izharladır. Ve ehli esmanın seyri berzahdadır ki, yukarıda berzahın ve taayyünün bahsini zikr ettik.
Misallendirirsek örneğin bir kimse bir nesneyi tasavvur etse, hayalinde canlandırsa, yani resm etse biraz daha açalım.
Bir mimar düşün. Zihninde yapacağı binayı resm edip tasarlar. Sonra onu plana döker Sonra o plana göre binayı yapar. Mimarın hayalinde resm ettiği ve sonra kağıda döktüğü Fiiline aktarmadan önceki durum ve kağıda geçişi ve yapışı, arasındaki aralık berzahdır. Bugünkü lisanla bilgisayar programlarında arayüz derler.
Taayyün ancak fiildir. Yani belirleniş ve ortaya çıkış aynı anda olmasına taayyün diyebiliriz ki arada bir geçiş bulunmaz. Anda hayal edilen zuhur edip, meydana geliyorsa, hayalde dahi zuhur bu alemde meydana gelmesine taayyün diyebiliriz. Hayal ettiğimiz herhangi bir şey anında vucut ve hayat bulup meydana gelirse işte bu taayyündür. Bunu bir miktar daha açalım. Süleyman yanındakilere sordu. Belkıs’ın tahtını kim getirir? Kitap ehlinden biri sen yerinden kalkmadan, doğrulmadan onu hazır ederim. Bu berzah âlemine işarettir. Yanında katımızdan kitaptan ilim verdiğimiz bir ifrit ise sen gözünü açıp, kapamadan onu hazır ederim. demesi buna işaret ettiği gibi, Bu ifrit latif olan alemi taayyüne işarettir. Diğer ilim ehli ise berzah haline işarettir. Şerh tamam oldu.
Subhaneke la ilme lena illemtena
inneke entel alimül hakiym
Melekler Allah’ı şöyle tesbih ETTİLER. Allahım seni tenzih ederiz İNDİMİZDE, yanımızda bize öğrettiğin ilimden gayrı yoktur. Ne öğretti isen onu biliriz. Şüphesiz ki sen âlim ve hakimsin
Hakikatini Allah bilir Allahu alem.
İbrahim Yerlikaya (Şavki)