SEVMEK İSTİ’DÂDIMIZ
Günümüzde doğru bir rehberin yoldaşlığını tatmayan pek çok gencin küresel sistem tarafından parlatılan, belki hiç ulaşamayacağı, yakinen hiç görmediği bazı popüler insanları, sanatçıları, sporcuları kilosundan boyuna, aile hayatından özel hayatına, yediği içtiği şeylerden sevip sevmediği şeylere kadar her şeyini bilecek kadar idolleştirdiğini görüyorum. Bazen bir baş dönmesi olan gençlikle de kalmıyor bu hayranlık, her yaştan insan, her yaştan popüler insan için benzer hayranlık hisleri gösterebiliyor. Bu hayranlığı hiç kınamadım. Aksine gıpta ediyorum hayran olabilmek, onlardaki sevmek isti’dâdına. Bu insanlar çoğunlukla hayran olduğu kişilerden bizzat hiçbir şey istemiyor, sadece onun iyiliğini diliyorlar, pek çoğunun bu sevgide herhangi bir çıkarı da yok. Sadece seviyorlar. Şöhretli kimselere duyulan sevgide başat koşul “tanımak”. O kişiyi var eden her şeyiyle tanıdıkça sevmek şekilleniyor. Kaşının kavislerini, tırnaklarının şeklini bilmekle bir içsellik oluşturuyoruz o insanla kendimiz arasında. Onun için üzülür, onun için sevinir hâle geliyoruz yakinen tanımadığımız o insan için.
Bu sevmek isti’dâdı büyük bir nimettir insana verilen. Dünya sevmekle yaratıldı. Her şeyi sevmek başlattı. Sevmeyi içlerimize koyan da Hz. Allah’tı. O da kullarını sevdide yarattı. Sevmekte, hayran olmakta bir beis yok. Beis, kime hayran olduğumuzda. Kendi hüsnüne hayran olmak bir kenarda dursun. Bizden üstün gördüğümüze hayranlık duyuyoruz. Bizde eksik olduğuna inandığımız huylar, davranışlar, yaşayışlar, kavrayışlar, bazen fizikî özellikler…
Sevmek istidâdına geri dönelim. Bu yeteneğe sahip olan insanlar pek kıymetliler. Yalnızca rehbersizler, eskiler buna “delîl” derlerdi. “Delîlsiz gidilmez yollar yamandır” da demişlerdi. Bu yaman yolda, yani dünyâda, yani alçaklığı kendi adında gizlenmiş “denî” yerde, bizler hayranlık isti’dâdımızı da yanlış yerlerde harcıyoruz.
Bilirsiniz kültürümüzde şemail metinleri düzenlenmiş, burada Hz. Peygamber (s.a.v)’in dış görünüşü, sevdiği yiyecekler, gülüşü, davranışları rivayetlerle anlatılıyor. Bunlara hilye-i şerîf de deniyor. Hz. Peygamber (s.a.v) güzellerin en güzeli. Güzelliği, hüsnüyle öne çıkan Hz. Yûsuf’u da geçmiş, en güzel. Hakkında en çok bilgi olan peygamber, elçilerin sonuncusu, “yaşayan Kur’ân”. Onun gündelik hayatta karşılaşabileceğimiz her zorluğa, her duruma karşı bizlere bıraktığı hadîsler ciltleri tutmakla birlikte, onunla yaşamak bahtına eren asr-ı saadetin güzîdeleri sahabelerin aktardıkları var. Fakat bazılarımız bunlardan bîhaber, bazılarımız bilir bilmezlenir başkalarına hayranlık edip duruyoruz.
Kimseyi falancaya hayran diye de suçlamak yersiz ve bir güzellik de başlatmıyor. Sadece taraflar oluyoruz yolun başından. Benim teklifim taraf olmadan önce karşı tarafı tanımak. Tanıdıkça içindeki sevmek cevherini yönlendirmek için gereken uğraşı vermek. Bu uğraşı vermeden bir tarafa çekilip buğz etmek kolay olan. Oysa kalp ile buğz etmek üçüncü ve son seçenektir bilirsiniz.
Yollar yaman, delîlsiz gidilmez demiştik. Burada ihtiyaç, bize doğru insanın rehberliği. Küresel sistemde önümüze konan portföyden hayran olmak için vasat insan seçmek yerine, kendimize bir iyilik yapıp bu sevmek istidâdını harmana savurmamak borcumuzdur. Resullullah (s.a.v)’ı bilenlerin de onu ve sünnetini, güzelliğini, huylarını anlatmak borcudur insanlığa. O güzeli bulalım. O güzeli sevelim, o güzelden ve ona benzeyen güzellerden başka hiçbir beşer, sevmek istidâdınıza lâyık değildir.
Fatma Zehra ŞİMŞEK.