Kendi Başına Biten Ağacın Meyvesi Olmaz

Kendi Başına Biten Ağacın Meyvesi Olmaz

Kendi başına biten ağacın meyvesi olmaz. Sünnetullah, yani Allâh’ın değişmez kanunu, her şeyi bir sebebe bağlamak üzere devam edip gitmektedir. Nasıl ki, baba ve ana olmadan çocuk dünyaya gelmiyorsa, bir kâmil mürşit terbiyesine girmeden, yeni bir âleme doğuşta da birçok özürler, sürçmeler ve yıkılmalar olabilir.’’

Bir mürşide mürid olmak, onun terbiyesi altına girmek, ona tutunmak, âdeta ona evlat olmaktır. Mürşid için “baba” ifadesi de kullanılmaktadır. İbrahim Düssûkî Hazretleri şöyle buyurmuştur:

‘‘Her kim şerîatle amel eden, hakîkat ehli, temiz, nâmuslu ve şerefli bir Müslüman olmazsa, sulbümden gelen oğlum bile olsa, evlâtlarımdan değildir. Müridlerimden her kim de şerîate, hakîkate, tarîkate, diyânete, kendini maddî-mânevî günahlardan korumaya, zühde, verâya ve aza kanaate sımsıkı sarılırsa, en uzak memlekette bile olsa, evlâtlarımdandır. Bu yoldan gelen mânevî evlât, belden gelen maddî evlâttan daha hayırlıdır. Çünkü belden gelen maddî evlât, zâhirî mîrasa, yoldan gelen mânevî evlât ise bâtınî mîrasa sahip olur.’’

Mürşidini baba olarak görmek, muhabbetten kaynaklanır. Mânevî babamız, her şeyden önce gelmeli, ona gereken değer verilmelidir. Mürşidin biyolojik babaya tercih edilmesi konusunda Cüneyd-i Bağdâdî’nin şu kıssası çok önemlidir

‘‘Bir keresinde babam bir iş buyurdu, mürşidim Seriyy-i Sakatî de bir iş buyurdu. Mürşidimin emrini öne aldım, bu yolda bulduğum bütün güzellikler, muhtemelen bunun bereketi iledir.’’

İmam Şa’rânî Hazretleri şöyle buyurmuştur:

‘‘Ey hakîkati arayan! Girdiğin tarîkteki babalarını ve dedelerini bilmelisin. Girdiği yoldaki rehberlerini bilmeyen sâlik, kör sayılır. Böyle bir sâlik, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, babalarını tanımadan başkalarına intisab edenler hakkındaki, «Babasının gayrısına intisab edene (neseb iddiâ edene), Allah lânet etsin!» hadisinin hükmüne girer.

Mürşid, öyle bir baba ki… Her dâim evlâtlarını düşünür, onların âhireti için dertlenir, yorulur. Öyle bir babadır ki, Sultan’dır kendisi… Babalık kolay bir iş değildir, sorumluluğun büyüğü O’ndadır. Alvarlı Efe Hazretleri’nin buyurduğu gibi;  “Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şân’ı incitme!..” Bir günah işlendiğinde Âlemler Sultanı incinir, ümmetinin günaha düşmesinden… Baba da öyledir, içi yanar, kavrulur; evlâtları günah işlediğinde… Tevbesi için elinden tutar evlâtlarının, hep doğruya, hep güzele yönlendirir. Mürşid öyle bir babadır ki, aşk çağlayanıdır.

Rabbim, kapısının eşiğinden ve bu kapıya götürecek gerçek dostlarından mahrum etmesin bizi…

İbrahim YERLİKAYA

Mehlika Sultan
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı.
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü’yalarına;
Hepsi meshur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: “Belki son akşamdır bu”

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika’nın kara sevdalıları
Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,
Mehlika’nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: “Aynada bir gizli cihan…
Ufku çepçevre ölüm servileri…”
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü’ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!.

Yahya Kemal BEYATLI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir