Kaygılar, Korkular ve Stresler Üzerine

Kaygılar, Korkular ve Stresler Üzerine

Kaygılar, korkular ve stresler üstesinden gelinebilir ise insan için avantaja dönüşebilir. İnsan, korkunun kodlarını kırabilir ve onu aşmayı başarabilirse, hayatta başarılı olur. Bunun da en önemli yollarından biri insanın mânevi gelişimini tamamlamış olmasıdır. İnsan hayal gücünü hep müsbet şekilde işletmeli ve olayları hayra ve iyiliğe yormalıdır.

Müspet ve menfi telkinlerin insan üzerinde psiko-somatik etkileri vardır. Bugün modern hekimlik, insan rûhunun olumsuz etkilerinin vücudu hasta yaptığını kabul etmektedir. Nitekim yapılan araştırmalara göre halsizlik, tansiyon ve buna benzer pek çok hastalığın sebebi iç huzursuzluğu dur.

Ruh beslendikçe sıkıntılar birer zevk haline dönüşür. Ruh beslenmeden elde edilen maddi zevklerden cesed bile yorulur. İnsan neyi düşünürse, iyi olsun kötü olsun, güçlü bir mıknatıs gibi düşündüğü şeyi kendine çeker. Hasta olduğunu düşünen hastalığı, başarısız olduğunu düşünen başarısızlığı, parasız olduğunu düşünen fakirliği kendine doğru çeker. Aynı konu üzerinde ne kadar fazla düşünürseniz o kadar fazlasını kendinize çekersiniz. Bu durumun farkına varan insan istemediklerini değil de arzu ettiklerini düşünmeye başlar. Bir başka deyişle hayat ve olaylar hakkında pozitif düşünmeye başlar. Düşünceler kontrol altına alınmaz ise insana zarar verirler.

Aslında insanın başkasına yaptığı zulümler iç dünyasını ve psikolojisini rahatsız eder. Başkalarına yapılan kötülükler bir şekilde sahibinin psikolojisini etkiler ve onu huzursuz eder. Mutlu olmak isteyen insan başkalarının âhını almamalıdır. Kendi bütünlüğünü korumak isteyen başkalarına zarar vermemelidir. İlişkileri savaş haline getirmek doğru değildir.

Mitolojiye göre insanoğlu mutluluğu hep hor kullanır, hep şikâyetçi olur, bıkkınlık ve yılgınlık ifâde edermiş. Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler.

“Saklayalım da insanlar onu zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler” diyerek başlamışlar tartışmaya. Mutluluğu saklamak kolay değil. Kimisi: “Dağların tepesine Everest’e saklayalım” demiş. Kimisi: “Denizlerin dibine okyanusa” demiş. Kimisi: “Yıldızlara saklayalım.” Kimisi de: “Ormanın içine” demiş… Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş.

Derken meleklerden biri: “İnsanın içine saklayalım mutluluğu” demiş. “Kimsenin aklına gelmez içine bakmak.” İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış.

Bu yüzden hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. İnsanlar onu kolay kolay bulamıyor. Çünkü onu hep uzaklarda, kendisinin dışında arıyor. Bu sebeple de gülmüyor bir türlü insanın yüzü.

Evet mutluluk insanın içinde, emekte, çabada ve her şeyi olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi kabul etmekte saklı. Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne başkasının mutluluğunda, ne de başka bir şeyde. Öyleyse gözünüz hep içeride olsun. Siz dışı boşverin, içi bakın.

İbrahim YERLİKAYA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir